1. GİRİŞ

Mineral kaynaklar, kimsenin emeği olmaksızın oluşmuş doğal kaynaklardır. Bugün uygarlığın vazgeçilemezleri olan demir, bakır gibi metallerin mineralleri (manyetit, kalkopirit vb); kömür gibi enerji kaynağı; kum, çakıl, mermer gibi yapı malzemeleri; feldispat, kaolen, kalsit, bor tuzları gibi kâğıttan seramiğe, deterjandan, ilaca pek çok maddenin girdisi olan endüstriyel hammaddeler ile elmas, yakut gibi süs taşları birkaç milyon yüz yıl içinde oluşmuştur. Buna göre, insanlaşma süreci on bin yıllarla ifade edilen insan, insan olmaya başladığında, mineral kaynakları hazır bulmuştur. Bu anlamda, mineral kaynaklar insanlığa mirastır. Bu mirastan yararlanma hakkı, söz konusu topraklarda egemenlik hakkını elinde bulunduran toplumlara ait olmalıdır. Nitekim günümüzde ABD hariç tüm ülkelerde mineral kaynaklar, içinde bulunduğu arazinin mülkiyetine tabi değildir ve kamu malı olarak kabul edilmektedir. Tabiî servet ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirten Anayasamızın 168'inci maddesi, bu ilkeyi ifade etmektedir. Bu ilke Anayasa hukukumuza ilk kez 1961 Anayasası ile girmiştir.

Bu nedenlerle madenlerin işletilmesinde toplum yararının gözetilmesi olmazsa olmaz bir koşul olmalıdır.

Bu koşul, uluslararası alanda kabul gören sürdürülebilir gelişme paradigması ile de bağdaşmaktadır.

"Sürdürülebilir gelişme kavramında, madencilik sektörü söz konusu olduğunda şu ilkeler gözetilmelidir:

-  Ekonomik açıdan, gelecekteki kalkınmayı (gelişmeyi) temel alan, ulusal, bölgesel ve yerel kalkınmaya katkıda bulunmalı.

-  Sosyal açıdan, madenin geliştirilmesi için meşruluk, eşitlik ve mümkün olabilecek en geniş uzlaşma sağlanmalı.


-  Çevresel açıdan, bir madencilik projesinin geliştirilmesi ve faaliyetine son verilmesi aşamalarındaki olumsuz etkilerini en aza indirecek önleyici tedbirler alınmalı." (camma.org, 2009).

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Stratejik Araştırmalar Merkezinde yürütülen "Madenciliğimizin Kamu Yararı Açısından İrdelenmesi" konulu bir araştırma kapsamında hazırlanan "Kamu Yararı Açısından Madenciliğimiz, Sorunlar - Öneriler" başlıklı yayımlanmamış bir raporun kimi bölümlerinin geliştirilmesiyle hazırlanan bu bildiride, mineral kaynakların işletilmesinde toplum yararının gözetilmediği, sürdürülebilir kalkınma anlayışının çevresel sürdürülebilirlik bileşeni dışındaki bileşenlerinin madencilik sektörüne entegre edilmediği, mevzuata ve uygulamaya dayanılarak anlatılmakta, toplum yararının nasıl gözetilebileceğine ilişkin kimi öneriler sunulmaktadır.

2. TOPLUM YARARI GÖZETİLMEMEKTEDİR

2.1. Mevzuatta toplum yararına ilişkin hüküm bulunmamaktadır.

Ülkemizde madenciliğe ilişkin temel hükümleri düzenleyen ne Anayasa'da, ne Maden Kanunu'nda ve ne de Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nde, madenlerin işletilmesinde toplum/kamu yararının gözetilmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm ve/veya sürdürülebilir kalkınma olgusuna bir yollama bulunmaktadır. Şöyle ki;

a) 1982 Anayasasında mineral kaynaklara ilişkin hükümler, "Tabiî servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi" kenar başlığı altındaki 168'inci maddede düzenlenmiştir. Madde şöyledir: "Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir."
Görüldüğü gibi, bu maddede mineral kaynakların aranması ve işletilmesinde kamu/toplum yararının gözetilmesi, bu kaynakların korunması, tahrip edilmemesi ve/veya verimli olarak işletilmesi gerektiğinden hiç söz edilmemektedir.

Oysa, Anayasa'da yalnızca devletin hüküm ve tasarrufu altında olan (ya da Devlete/kamuya ait olan) kıyılar, ormanlar,  tarih, kültür ve tabiat varlıkları gibi diğer varlık ve servetler değil, özel mülkiyete konu olan toprak ve tarım arazileri gibi varlık ve servetlerden yararlanmada da kamu yararının gözetilmesi ya da bunların korunması, tahriplerinin önlenmesi ve/veya verimli olarak işletilmesine ilişkin hükümler bulunmaktadır.

Örneğin Anayasa'nın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölüm başlığı altında "kamu yararı" kenar başlığı bulunmakta ve bu başlık altında kıyılar; toprak mülkiyeti; tarım hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunmasına ilişkin şu hükümler yer almaktadır.

i)  "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır." "Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir." (m. 43 );

ii)   "Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır." (m. 44);

iii)  "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, (…) maksadıyla, (…) diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır." (m. 45);

iv)    "Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır." (m. 63);

v)  "Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir."

"Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz."

"Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz." (m. 169).

Bu durum, Anayasa'mızda kıyılara, tarih, kültür ve tabiat varlıklarına, tarım arazilerine, çayırlara, meralara, toprağa ve orman varlıklarına verilen önemin, mineral kaynaklara verilmediğini; toplumun geneli gibi, anayasa yapıcıların da, mineral kaynakların öneminin yeterince farkında olmadığını göstermektedir. Oysa yenilenemez/tükenebilir olma özelliği nedeniyle mineral kaynaklar, korunmayı ve verimli işletilmeyi, yenilenebilir kaynaklardan daha çok hak etmektedir.

b) Anayasa'daki bu eksiklik, Maden Yasası'na ve bu yasanın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe de yansımış durumdadır. Anılan düzenlemelerde de, mineral kaynakların korunması, tahrip/israf edilmemesi, verimli işletilmesi ya da işletilmelerinde toplum yararının gözetilmesi gerektiğine ilişkin dolaysız ya da dolaylı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu eksiklik, Maden Yasası'nın arama ve işletme ruhsatlarının verilmesini düzenleyen 6'ncı ve 24'üncü maddeleri ile Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin ilgili hükümlerinde görülebilmektedir.
Maden Yasasının 6'ıncı maddesine göre, "...medeni hakları kullanmaya ehil TC vatandaşlarına, madencilik yapabileceği statüsünde yazılı TC Kanunları'na göre kurulmuş tüzel kişiliği haiz şirketlere, bu hususta yetkisi bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine" maden hakkı verilebilmektedir.

Maden Yasasının 24'üncü maddesine göre de, "Arama ruhsat süresi sonuna kadar, tespit edilen madenin rezerv bilgilerini de içeren arama faaliyet raporu, en az bir maden mühendisi tarafından hazırlanan faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesini de içeren, işletme projesi ve talep harcının ödendiğine dair belge ile müracaatta bulunulması halinde işletme ruhsatı hakkı" doğmaktadır.

Görüldüğü gibi; hiç bir yeterlilik aranmadan, her TC vatandaşına ya da statüsünde madencilik yapabileceği belirtilen her tüzel kişiye maden hakkı (ne demekse?) verilebilmekte; arama raporu, işletme projesi ve talep harcı ödendiğine ilişkin belgeyi veren herkese işletme hakkı doğmaktadır. Oysa minerallerin aranması ve işletilmesi, kendine özgü teknik bilgiyi, deneyimi ve büyük miktarda finansmanı gerektirmektedir. Bu niteliklerden yoksun kişilerin bilimsel bir arama ve işletme yapabilmesi, mineral kaynaklara zarar vermeden işletmesi mümkün değilidir.

İşletme ruhsatına esas teşkil eden işletme projesinin formatı ise, bir yapılabilirlik raporunda olması gereken tüm araştırmaları ve analizleri içermemekte; projenin ülke ekonomisi açısından değerlendirilmesinde kullanılması istenen yöntem ve kriterler, projenin ulusal ekonomiye gerçek anlamda katkısını ölçmemektedir. İşletme projesindeki eksiklik ve kusurların ayrıntısı bu bildirinin kapsamı dışındadır.

2. 2. Uygulama tatmin edici değildir
Mevzuatta görülen, mineral kaynakların işletilmesinde kamu yararının gözetilmemesi ve mineral kaynakların korunmaması anlayışı, uygulamada etkisini arttırarak devam etmektedir.
İşletme projesinin, bir maden mühendisi tarafından hazırlanmış olması, Uygulama Yönetmeliği eki olarak verilen formata uygun olması ve kimi yüzeysel koşulların sağlanmış olması yeterli görülmekte; projeyi hazırlayan mühendisin nitelikleri ya da projenin teknik özellikleri önemsenmemektedir.

İşletme ruhsatı almak üzere hazırlanan rapor ve proje niteliklerinin -çoğunlukla- tatmin edici düzeyde olmadığı, sektörde yer alanların malumudur. Bu rapor ve projelerin ne yurt içinde ne de yurt dışında bir başka kurumda (bankalarda, borsada ya da ticari ilişkilerde) kabul/itibar görmesi mümkün değildir.

Rapor ve projelerin niteliğinin düşük olmasında, bunların doğru dürüst incelenmeden işletme ruhsatı verilmesinin önemli payı olduğu kabul edilmektedir.

Maden Yasasının 10'ncu maddesindeki, "Madencilik faaliyetlerinin devamı süresince teknik ve mali konularda yapılan yazılı beyanlar ile yetkili kişilerce tanzim edilen raporlar doğru kabul edilir." hükmü, ilgili bakanlığın (Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının) rapor ve projeleri ayrıntılı incelememesine gerekçe oluşturabilmektedir.

Bu anlamda, ilgili Bakanlığa verilen rapor ve projeler, yasal zorunlulukları kağıt üzerinde yerine getirmenin ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Dolayısıyla, arama faaliyetlerinin ve işletme projelerinin niteliği madencinin bilgi, beceri, mali gücü ve insafına kalmaktadır.

Kurumsallaşmış ve dolayısıyla ne yaptığını bilen firma sayısı son yıllarda artış göstermekle birlikte, halen sektörde faaliyette bulunan yatırımcıların/madencilerin önemli bir kısmı, yeterli bilgiye, beceriye ve finansman gücüne sahip değildir. Önemli bir kısmı, işçisinin, mühendisinin ücretini ödemekte, ruhsat harcını yatırmakta bile güçlük çekmektedir. Bu nitelikteki madencilerin, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, yüksek maliyetli bilimsel arama faaliyetlerinin ve yatırımların üstesinden gelebilmesi mümkün değildir.

Arama ve araştırma faaliyetlerinin yetersizliği, maden yatağının oluşumu, hidrojeolojisi, konumu, boyutları (dolayısıyla da rezervi), tenörü (kalitesi), kayaçların duraylılığı gibi maden tasarımına esas alınan verilerin yetersizliği anlamına gelmektedir. Yetersiz verilerle tasarlanan üretim kapasitesi, ürün kalitesi vb'nin optimum olması, yatırım tutarının ve işletme giderlerinin sağlıklı tahmin edilebilmesi; bir başka ifade ile, projenin yapılabilirliğine yönelik araştırmaların güvenilirliği ve mineral kaynağının verimli biçimde işletilmesi rastlantılara kalmaktadır. Kaldı ki, piyasaya ve mineral yataklara ilişkin belirsizliklerin fazlalığı nedeniyle, nitelikli arama faaliyetlerine ve ayrıntılı projelere dayanarak oluşturulan işletmeler bile, ömürleri boyunca çok çeşitli risklerle karşılaşabilmektedir.

İşin daha başında madencilik sürecini irrasyonel bir kulvara aktaran bu anlayış, sektörde ne yazık ki çoğunlukla normal karşılanmakta ve içselleştirilmiş durumdadır. Bu nedenledir ki, arama döneminde başlayan başıboşluk, maden işletmesi ömrü boyunca sürebilmektedir.

Öte yandan, başvuru sahiplerine hiç bir yeterlilik aranmadan ruhsat verilmesi, ruhsat spekülasyonuna ve dolayısıyla mineral kaynakların uzun süre atıl tutulmasına da neden olmaktadır. Bugünkü uygulamada arama ruhsatlı sahalarda aramaya yönelik hiç bir faaliyet yapılmadan, ruhsatlar sahiplerinin üzerinde beş yıl kalabilmektedir.

Madencilik sektöründeki bu başıboşluğun elbette en büyük sorumlusu siyasi iktidarlar ve onların atadığı bürokratlardır. Ancak, madencilik sürecinde (aramada, projelendirmede, ruhsat vermede, işletmeye nezarette, denetimde,) masanın her iki tarafındaki mühendislerin kusurlarını yok saymak, onların işlevlerini küçümsemek anlamına gelecektir.

Mühendislik etiği gereği; bilgi ve becerilerini, teknoloji ve mevzuattaki gelişmelere uygun düzeyde tutma; dürüst ve tarafsız olma, yolsuzluğa ve rüşvete bulaşmama; mesleğine, işverene ve müşterisine olduğu kadar topluma karşı da sorumlu olma; bilgi ve becerisini toplum yararına kullanma durumunda olan mühendislerin de, bu başıboş yapıdaki sorumluluklarını sorgulamaları gerekmektedir.


3. BAZI ÜLKELERDEN ÖRNEKLER
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Stratejik Araştırmalar Merkezinde yürütülen ve bu bildiriye temel kaynak oluşturan "Madenciliğimizin Kamu Yararı Açısından İrdelenmesi" konulu araştırma kapsamında, Türkiye'deki madenciliğe ilişkin mevzuatı diğer ülkelerdekilerle "kamu yararının gözetilmesi" bakış açısıyla karşılaştırabilmek amacıyla, mevzuatlarına internetten erişilebilen -çeşitli gelişmişlik düzeyindeki- 15 ülkenin madencilik mevzuatları incelenmiş ve hemen hemen bütün ülkelerde, mali ve teknik yeterliliği olmayan kişilere mineral kaynakları arama ve işletme izni verilmediği görülmüştür. Bunun dışında, bazı ülkelerde kamu yararı bakış açısı ile saptanabilen ilginç sayılabilecek bazı hükümler de aşağıda özetlenmektedir.

-  Güney Afrika Mineral ve Petrol Geliştirme Yasasında; mineral ve petrol kaynakların bütün G. Afrika halkına miras ve Devletin bütün G. Afrikalıların yararı için onların emanetçisi olduğu belirtilmektedir (info.gov.za, 2009).

-  Avustralya (Queensland Eyaleti) Mineral Kaynaklar Yasasında; arama izni başvurularında, yapılacak işlere ilişkin ayrıntılı iş programı, işletme izni için de yapılabilirlik raporu ve diğer temel bilgilerin verilmesi gerektiği belirtilmektedir (legislation.qld.gov.au, 2009).

-  Hollanda Madencilik Yasasında; minerallerin aranması ve üretilmesi amacıyla yapılan işler, kamu yararına işler olarak adlandırılmakta; başvuru sahibinin teknik ve mali yeterliliği, faaliyetlere ilişkin yöntem, verimlilik ve topluma karşı sorumluluk vb esas alınarak üretim için lisans başvurusunun reddedilebileceği belirtilmektedir (nlog.nl, 2008).

-  Polonya Jeoloji ve Madencilik Yasasında; jeolojik çalışmaların, yalnızca uygun niteliklere sahip kişilerce yürütülebileceği; önerilecek jeolojik çalışma programının onaya tabi olduğu; Devletin jeolojik çalışmalar sonucu elde edilen bilgilere sahip olma hakkının bulunduğu ve gerektiğinde bu hakkı satabileceği; yatağın rasyonel yönetiminin, imtiyazın devamı için bir koşul olduğu belirtilmektedir (mos.gov.pl, 2009).


4. TOPLUM YARARI NASIL GÖZETİLİR?

Mineral kaynaklardan yararlanmada toplum yararının esas olarak iki bakımdan gözetilebileceği düşünülmektedir: a) İsraf edilmeyerek; b) İşletme sürecindeki  topluma olan faydalarının maliyetlerinden fazla olması sağlanarak.

Yukarıda da değinildiği gibi, mineral kaynaklar tükenebilir özelliktedir. Bu nedenle iyi korunması; bilinçli, verimli bir şekilde işletilmesi ve tasarruflu tüketilmesi gerekmektedir. Bilinçli işletilebilmesi için, arama, projelendirme ve işletme faaliyetleri yalnızca uzmanları tarafından yürütülebilmelidir.

Bir madencilik projesinin, işletme sürecindeki  topluma olan faydalarının maliyetlerinden fazla olup olmadığını anlayabilmek için de, fayda ve maliyetlerin, işin başında, projenin yapılabilirlik araştırması aşamasında, ölçülebilir ve doğrulanabilir göstergelerle kıyaslanabilmesi gerekir.

Bu amaca hizmet edebilecek analiz yöntemleri/teknikleri vardır ve bunlardan biri de, Fayda Maliyet Analizidir (FMA).

FMA, yatırım projelerinin ticari (mali) analizine ek olarak ekonomik analizleri de içerir. Ticari analiz, projenin yatırımcı açısından kârlılığını ölçerken, ekonomik analiz, projenin, bölgenin ya da ülkenin ekonomik refahına katkısını ölçer.

Ekonomik analizde yalnızca parasal olarak ifade edilebilen fayda ve maliyetler değil, sağlığa (beklenen ömür, yaşam kalitesi vb) ve çevreye (manzara, gürültü vb) etkisi ile pozitif ve negatif dışsallıkları da değerlendirmelere katmak mümkün olabilmektedir (European Commission, 2008) .

Böylece madencilik projelerinin aşağıdaki olası negatif ve pozitif dışsallıklarını da fayda ve maliyet değerlendirmelerine katmak mümkün olabilecektir.

Negatif dışsallıklar: İşletme yöntemi, zenginleştirme prosesi ve atıkların tür, miktar ve özelliklerine ve alınan önlemlere bağımlı olarak canlı doğaya zarar verebilmesi, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarını kirletebilmesi, önemli miktarda atık oluşturabilmesi, gürültü yapabilmesi, toz çıkarabilmesi, mineral kaynağının bulunduğu ve çevresindeki araziyi tahrip edebilmesi, ormanlara zarar verebilmesi.

Pozitif dışsallıklar: Ülkenin döviz kazancına (ya da tasarrufuna) katkısı, fiziksel altyapıyı (yol, su, elektrik, telekominikasyon, kanalizasyon, okul, hastane, rekreasyon alanı vb) geliştirebilmesi, doğrudan ya da dolaylı olarak yaratılabilen istihdam, ileriye ve geriye doğru bağlantılarıyla ülke ekonomisinin çeşitlenmesine katkısı, özellikle az gelişmiş yörelerdeki bölgesel ve yerel kalkınmayı hızlandırabilmesi, bölgelerarası gelişmişlik farkının azaltılmasına ve iç göçün önlenmesine katkıda bulunabilmesi.

Bir projenin önemli miktarda parasal-olmayan etkileri varsa, onları ölçebilmek amacıyla, FMA'ya ek olarak ve onu tamamlayıcı nitelikte olmak üzere, çok-kriterli analizler de yapılabilmektedir (European Commission, 2008) .

Ekonomik analizde anahtar kavram, girdi ve çıktıların piyasa fiyatlarının değil, "gölge fiyatlarının" kullanılmasıdır. Piyasadaki fiyatların çeşitli müdahalelerle "çarpıtılmış" olduğu, toplumsal fırsat maliyetlerini, bir başka deyişle ekonomiye gerçek maliyetleri yansıtmadığı ve bu nedenle düzeltilmeleri gerektiği kabul edilmektedir. Gölge fiyatlar, piyasa fiyatlarının ayrıntılı analizi sonucunda hesaplanabilecek faktörlerle çarpılmasıyla bulunmaktadır. Vergiler, sübvansiyonlar, kiralar ve iç piyasadan kullanılan krediler için ödenen faizler de, "transfer harcamaları" niteliğinde olduklarından, maliyetlere dahil edilmemektedir (Uzunkaya, 2008).

Ekonomik analizde, esas alınan Ekonomik Net Bugünkü Değer (ENBD), Ekonomik İç Karlılık Oranı (EİKO), Ekonomik Fayda/Maliyet Oranı gibi ekonomik performans göstergelerinin kabul edilmiş eşik değerlerden  fazla olması, projenin topluma olan faydalarının maliyetlerden fazla olduğu anlamına gelmektedir. Buna göre örneğin,  ENBD'i sıfırdan büyük olan projelerin, gerçekleştirilmesinde ekonomik açıdan toplum yararı olduğu düşünülebilmektedir. Halen Avrupa Birliğinin, fon tahsis ettiği bazı projelerin değerlendirilmesinde de kullanılan FMA, 1970'li yıllarda kimi farklılıklarla Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Bankasında geliştirilmiştir. Yönteme ilişkin ayrıntılı bilgi "European Commission; 2008" kaynağından edinilebilir.


5. SONUÇ VE  ÖNERİLER

Mineral kaynaklar insanlığa aittir. Henüz tüketilmemiş kaynaklardan yararlanma hakkı, yalnızca bugünkü kuşağa değil, gelecek kuşaklara da aitttir. Topluma ait kaynakların kullanılmasında toplum yararı da olmazsa olmaz bir koşul olmalıdır. Bu anlayış, uluslararası alanda kabul gören sürdürülebilir kalkınma paradigması ile de bağdaşmaktadır.

Bilindiği gibi, sürdürülebilir kalkınma anlayışının temel bileşenlerinden biri, doğal kaynakların daha iyi yönetilmesidir. Madencilik açısından  bu, yalnızca alışılagelmiş ekonomik kaygılara değil, yeni toplumsal, ekonomik ve çevresel kaygılara da odaklanılması anlamına gelmektedir. Bu nedenle pek çok ülkede madenciliği düzenleyen mevzuatlar sürdürülebilir kalkınma paradigmasına uygun hale getirilmiştir (www.natural-resources.org, 2009).

Türkiye'de mineral kaynakların işletilmesinde ne mevzuatta ne de uygulamada toplum yararı ve sürdürülebilir kalkınma olgusunun ilkeleri gözetilmektedir. Mineral kaynaklar, bilinçsiz biçimde aranmakta ve işletilmektedir. Ayrıca, bu kaynakların aranmasına yeterli önemin verilmediği, ülke potansiyelinin yeterince ortaya çıkarılamadığı, atıl tutulduğu da bilinmektedir.
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planından itibaren Kalkınma Planı, Uzun Vadeli Kalkınma Stratejisi ve Ön Ulusal Kalkınma Planı gibi belgelerde, sürdürülebilir kalkınma ilkesi yer almış olmasına karşın (Talu; 2007) bu ilke madencilik sektörüne, çevresel sürdürülebilirlik bileşeni dışında entegre edilmemiştir. Bir başka ifade ile,  sürdürülebilir kalkınma anlayışının "ekonomi", "toplumsal" ve "doğal kaynakların daha sorumlu bir biçimde yönetilmesi" bileşenleri, madencilik sektörüne entegre edilmemiştir. Sürdürülebilir kalkınma madencilik sektörü ile ilişkilendirildiğinde, akla yalnızca çevrenin korunması gelmekte, kalkınma ile mineral kaynakların israfının önlenmesi, daha sorumlu yönetilmesi, işletilmesinde toplum yararının gözetilmesi gelmemektedir.

Bu bileşenlerin de madencilik sektörüne entegre edilebilmesi, topluma ait mineral kaynakların işletilmesinde toplum yararının gözetilebilmesi için, madenciliğimizin her alanında (mevzuatta, mevzuatın uygulanma sürecinde, kurumlarda, insan kaynağında, mühendislik mesleğinin niteliğinde ve icra biçiminde, ahlâki değerlerin gözetilmesinde) en kısa sürede köklü dönüşümlere ihtiyaç vardır. Yapılması gerekenlere ilişkin bazı öneriler aşağıda sunulmaktadır:

a) Anayasa'nın ilgili maddesinde, tabiî servetlerin ve kaynakların korunması, bunların aranması ve işletilmesinde kamu/toplum yararının da gözetilmesi gerektiğine ilişkin hükümler yer almalıdır. Yeni Anayasa yapımına ilişkin çalışmaların yeniden başlayacağına dair beklentilerin arttığı önümüzdeki dönemde, bu önerinin dillendirilmesi için uygun bir fırsat oluşabilecektir. Bu tarihi fırsat değerlendirilmelidir.

b) Maden Yasası (aslında adı Madencilik Yasası olmalı) ve ona bağlı olarak da Uygulama Yönetmeliği, Anayasa'daki hükümlere paralel biçimde yenilenmelidir. İlgili mevzuata, sürdürülebilir kalkınma anlayışının tüm bileşenlerini entegre edecek biçimde, mineral kaynakların korunması ve iyi yönetilmesi; aranması ve işletilmesinde çağdaş teknoloji kullanımının esas alınması; arama ve işletme ruhsatı/izni verilecek kişilerde mali, teknik ve kurumsal yeterlilik aranması; arama ve araştırmalarda elde edilen bilgilerin titizlikle korunması; işletme ruhsatının nitelikli yapılabilirlik raporlarına dayanması; projelerin fayda ve maliyetlerinin yalnızca yatırımcı açısından değil, toplum açısından da analiz edilmesi gerektiğine ilişkin hükümler konulmalıdır.

c) Mineral kaynakların işletilmesinde toplum yararının olup olmadığına ilişkin doğrulanabilir/ölçülebilir göstergeler belirlenip kullanılmalıdır. Halen Avrupa Birliğinin fon tahsis ettiği yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan Fayda Maliyet Analizinin bu amaçla kullanılabilmesi tartışılmalıdır.

d) Madencilik projelerinde toplum yararının FMA gibi doğrulanabilir/ölçülebilir göstergelerle ifade edilebilmesi, kamuoyundaki madenciliğe ilişkin tartışmaları bilimsel zemine kaydırabilecek, kamulaştırma ve yargı kararlarının objektif olmasını sağlayabilecektir. Böylece işletilmesinde kamu/toplum yararı olmayan mineral kaynaklara hiç yatırım yapılmayacak ve işletilmesinde kamu/toplum yararı bulunan mineral kaynakların ekonomiye kazandırılması gereksiz yere engellenmeyecektir. Bilindiği gibi yargı organları, hiç bir nesnel kritere dayanmadan, herhangi bir madencilik faaliyetinde "kamu yararı" olmadığı gerekçesiyle ruhsatı iptal edebilmekte, faaliyeti durdurabilmektedir.

e) Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM), dünyada madencilik sektöründe teknoloji, ticaret, mevzuat, madenciliğin finansmanı vb konularda olup biteni izleyecek; Türkiye'deki mevzuat, kurumsal yapı, uygulama ve insan kaynaklarındaki eksiklikleri belirleyecek, sektörün nabzını tutacak, madencilere yol gösterecek, edindiği bilgileri yayınlarıyla ve başka yollarla sektöre duyuracak, minerallerin aranması ve işletilmesiyle ilgili ulusal politikaların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkin rol alacak, ilgili kurumlar arasında etkin işbirliği ve koordinasyonu sağlayacak, insan kaynağı açısından güçlü bir kurumsal yapı haline getirilmelidir. MİGEM, kendisine sunulacak proje, rapor vb belgeleri titizlikle incelemeli (ya da anılan belgelerin hazırlanma süreçlerini iyi denetleyebilmeli); arama ve işletme dönemlerinde denetimleri lâyıkıyla yapmalı; iş ve işlemleri hızlandırabilecek yöntemleri bulmalı/uygulamalıdır.

f) MİGEM'in, rapor ve projelerin içeriğine vereceği önem, sektördeki mühendislik hizmetlerinin kalitesini, güvenirliğini ve itibarını arttıracak, mesleğin gelişmesine katkıda bulunacaktır.


6. YARARLANILAN KAYNAKLAR

Kayadelen, Mehmet (2009) "Kamu Yararı Açısından Madenciliğimiz, Sorunlar - Öneriler", TMMOB Maden Mühendisleri Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi, yayımlanmamış rapor, Ankara.
Ozgan, Esin (2009), Kişisel görüşme, 14.11.2009.
Pring, George W. (Rock), "Mining, Environment And Development, 2.  International law and mineral resources", Advance Copy,
http://www.natural-resources.org/minerals/CD/unctad.htm.#MEDSeries, 25.01.2009.
Talu, Nuran (2007) "Sürdürülebilir Kalkınma Durum Değerlendirme Raporu", Sürdürülebilir Kalkınmanın Sektörel Politikalara Entegrasyonu Projesi,  http://www.bayindirlik.gov.tr/turkce/kentlesme/skdurumdegerlendirmeraporu.pdf , 14.11.2009
Uzunkaya, Z. Canan, (2008),"Ticari ve Ekonomik Analizin Karşılaştırılması", Madencilik Projelerinin Hazırlanması ve Değerlendirilmesi Eğitimi - III, Seminer Notları, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Sürekli Eğitim Merkezi, (169-175), Ankara.
European Commission, Directorate General Regional Policy "Guide to Cost-Benefıt Analysis of investment projects, Structural Funds, Cohesion Fund and Instrument for Pre-Accession", Final Report, 16.06.2008, http://ec.europa.eu/regional_policy/sources/docgener/guides/cost/guide2008_en.pdf, 22.01.2009.
Geological and Mining Law of Republic of Poland,
http://www.mos.gov.pl/dgikg/english/legal_provisions/geological_and_mining_law.pdf , 18.12.2008.
Netherlands Mining Act, http://www.nlog.nl/resources/ENGVERTMIJNBOUW100103.pdf, 11.12.2008.
Queensland Mineral Resources Act 1989, http://www.legislation.qld.gov.au/LEGISLTN/CURRENT/M/MineralReA89.pdf, 23.12.2009
S. Africa Mineral And Petroleum Development Act 2002, http://www.info.gov.za/view/DownloadFileAction?id=68062, 10.02.2009
Third Conference of Mining Ministries of the Americas, "Declaration of Buenos Aires",
http://www.camma.org/docs/Buenos%20Aires%20Declaration-Eng.pdf, 15.02.2009.

----------

Bu yazı, Memleket Mevzuat, Yerel Yönetim Araştırma, Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED) Sayı 63, Eylül 2010'da yayımlanmıştır.

0556234