(Bu yazı, TMMOB Maden Mühendisleri Odasının 50. kuruluş yılını kutlama etkinlikleri kapsamında Ankara’da 02.12.2004 günü düzenlenen aynı başlıklı bir panelde yapılan konuşmada esas alınan metindir. Konuşmanın bant çözümü MMO tarafından yayımlanan Madencilik Kurultayı adlı kitapta yer almıştır.)
 
Odamızın 50 yılının son 30 yılına yakından tanık olanlardan, hasbelkader uzun yıllar pek çok organda ve etkinliklerde yer almış kişilerden biri olarak, şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Odamız, kimi eksikliklerine karşın, toplumun yüz akı olmuş kurumlarından biridir. Odamız bu övgüyü, yalnızca başarılı çalışmalarıyla hak etmemekte, 12 Mart sonrası ve 12 Eylül sonrası gibi zorlu dönemlerdeki tutarlılığıyla da hak etmektedir. 
Odamızı bugünlere taşıyan, bugünlere ulaşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Eski başkanlardan Rüştü Ovalıoğlu, Seçkin İnceefe gibi, eski genel sekreterlerden Nadir Karapınar gibi aramızda olmayan kimi arkadaşlarımızı da saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. 
Bana ayrılan süre içinde "mühendislik disiplinin geleceği" hakkında derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. 
Mühendislik disiplininin geleceğini kestirebilmek için, öncelikle, mühendisin gelecekte işlev göreceği ortamı tanımlamak gerekiyor. Ancak her alandaki değişim hızı her geçen gün artarken, geleceğe ilişkin öngörülerde bulunabilmek kolay olmasa gerek. Geleceğe ilişkin öngörüler ancak senaryolara dayandırılabilmekte. Geliştirilen senaryolar arasında, insanlığın kontrolü dışında gelişecek doğal felaketler sonucu uygarlığın yok olacağını söyleyen karamsar gelecekler de olabiliyor, iyimser gelecekler de. Ben, iyimser senaryoyu seçiyorum. Hatta o kadar iyimserim ki, bu salondan çıkarken; biraz daha dayanalım, az kaldı, mutlu günler yakın diyebileceksiniz. 
Sizinle paylaşacağım bilgilerin bir kısmı, TMMOB’de Sayın Başkan Kaya Güvenç Bey ile birlikte yer aldığımız bir çalışma grubunda derlenen bilgiler. Çalışma Grubunun adı “Türkiye’de Mühendis ve Mimar Profil Araştırması”. Çalışma geçen sene başladı, önümüzdeki yılın sonunda bitmesi planlanıyor. 
Geleceği biçimlendirecek dinamikleri 20 dakikalık sürede derinlemesine işlemek mümkün olmadığından, ben bu süre içinde  yalnızca bir çerçeve çizmeye çalışacağım. 
Geleceği biçimlendirecek dinamikleri dört başlıkta topladım:
I) Bilim ve teknolojideki gelişmeler.
II) Küreselleşme, bölgeselleşme ya da bloklaşma eğilimleri.
III) Yenilenemeyen kaynakların tüketilmesi, çevrenin kalıcı kirlenmesi ve doğal yaşamın tahribine ilişkin tehditler.
VI) İnsanın insanlaşma çabası. 
Bunlar birbirleriyle etkileşim içinde olmakla birlikte, başat olanı, bilim ve teknolojideki gelişmelerdir. Bu nedenle, bilim ve teknolojideki gelişmeler üzerinde diğerlerine göre biraz daha  fazla durmak gerekiyor.
 
I) Bilim ve teknolojideki gelişmeler. 
Bilim ve teknolojideki gelişmeler öylesine hızlanmıştır ki, artık uzmanlar bile kendi alanlarındaki gelişmeleri izleyebilmekte zorlanmaktadırlar. Geçmişte uzun yıllar alan değişiklikler, artık aylar ve hatta haftalar içinde olabilmektedir. 
Anılan gelişmelerin en yaygın bilineni de, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerdir. Bilgisayar aşağı yukarı bizim kuşaktan sayılır. Ticarileşmesi, ikinci Dünya savaşı sonrası yıllara rastlar. Yıllar içinde bizim hacmimiz ve ağırlığımız artmaya, onunkiler küçülmeye devam ediyor. 
Bilgisayar ile ilk kez 1968 yılında ODTÜ'de karşılaştık. 1980'de MTA'ya ilk bilgisayar alınabildi. O bilgisayar koca koca makinelerden oluşuyor, koca koca  salonlara ancak sığabiliyordu. Veri girişinde kullanılan delgi makineleriyle birlikte ağırlıkları toplamı her halde bir tona yaklaşıyordu. Buna karşılık kapasiteleri bugünkülere göre çok çok küçüktü. MTA'daki ilk bilgisayarın bellek kapasitesi, inanılması zor ama, 256 Kilo Bayt idi. Galiba 5 yıl sonra yenilendi. Yeni sistemin kapasitesi 1 Mega Bayta çıktı; yani eskisinin 4 katı oldu. İlgililer bu gelişmeden ne kadar mutlu olmuşlardı. Şimdilerde o makinelerin birkaç bin katı bellek kapasitesine sahip bilgisayarlar, taşınabilir hesap makinelerine, hatta cep telefonlarına ya da kol saatlerine sığabiliyor. Yakın gelecekte molekül boyutuna inebilecekler. 
Gelişme tabii yalnızca bilgisayar teknolojisinde olmuyor, her alanda oluyor. Her alanda bilginin çoğalma hızı zamanla  artıyor. Örneğin deniyor ki; 
- ortalama olarak bilimsel bilgilerin miktarı her 10 yılda bir, ikiye katlanıyor. Ancak bazı alanlarda bu hız daha da yüksek. Örneğin enformasyon teknolojisi alanındaki bilgiler her beş yılda bir, ikiye katlanıyor.
- 20. yy sonundaki bilgilerin %80'i, 20. yy'da üretildi.
- bir mühendisin, okuldayken edindiği bilgilerin %5’i her yıl eskiyor ve geçersiz hale geliyor.
- çalışma yaşamı boyunca kendi alanında hiçbir kursa katılmayanlar 45 yaşına geldiğinde bütün gelişmelerin gerisinde kalacaktır. 
Gelişen teknolojilerin bir kısmı, ekonomik faaliyet alanlarını bütünüyle değişime uğratma ve hatta daha önce hiç var olmayan yeni ekonomik faaliyet alanları/sektörleri yaratma yeteneğini içeren teknolojilerdir. Bunlara jenerik (doğurgan ya da yayılgan) teknolojiler deniyor. Enformasyon teknolojisi, ileri malzeme teknolojileri, biyo teknoloji, gen teknolojisi, uzay ve havacılık teknolojileri, nükleer teknoloji ile nano-teknoloji, jenerik teknolojiler olarak kabul ediliyor. Ayrıca enerji üretim ve depolanma teknolojileri ile sağlık teknolojisi alanında da önemli gelişmeler olduğu biliniyor. 
Bu teknolojilerden önde gideni de enformasyon teknolojisidir. Enformasyon teknolojisi, türevleriyle birlikte, üretim/iş sürecinde köklü değişikliklere yol açmış durumdadır. Örneğin, tasarım, imalat, mühendislik süreçleri bilgisayar ortamında yapılabilmekte;  bu süreçlerde kullanılan yazılımlar birbirleriyle irtibatlandırılabilmektedir. Sensör ve robotik teknolojilerindeki dönüşümlerin de katkısı ile, bugün tasarımdan, tedarik ve üretime, üretimden pazarlamaya bir sistemin bir bütün olarak yönlendirilmesi ve yönetilmesi mümkündür. 
Bu gelişmeler aynı tip ürünlerin kitlesel üretimleriyle karakterize edilen Fordist üretim normundan köklü bir kopuşa neden olmuş; ve üretim süreci esnek bir yapı kazanmıştır. Üretimdeki esneklik, istihdamda da esnekliğe yol açmıştır. 
Çağımız enformasyon teknolojisi, coğrafi uzaklığın ya da ulusal sınırların yol açacağı kısıtların üstesinden gelebilme imkânı verdiği için, bütün bir dünya coğrafyasına dağılmış bir mal ya da hizmet üretim sürecinin belirli bir noktadan denetlenebilmesini mümkün kılmaktadır. 
Bu teknolojinin çok basit sayılabilecek bir uygulaması, Türkiye Taşkömürü Kurumunda vardır. Bugün TTK'da, 5 müessesedeki personelin yer altı ve yer üstü iş yerlerine giriş çıkışlarının Genel Müdürlükteki bilgisayarlardan izlenebilmesine; personel ve malzeme hareketlerine ve bunların muhasebeleştirilmesine ilişkin bilgilere, ihalelere ilişkin bilgilere, personelin sağlık dahil her türlü kişisel bilgilerine, üretim miktarları ve maliyetlere çok farklı mekanlardan anında ulaşılabilmesine yönelik bir teknolojik altyapı vardır. 
Enformasyon teknolojisi, sağladığı denetim olanağı ile küreselleşme sürecinin teknolojik altyapısını da oluşturuyor. Yani enformasyon teknolojisi, buhar teknolojisinin sanayi devriminde ve toplumun evrilmesinde oynadığı rolün bir benzerini oynamaktadır. 
Diğer jenerik teknolojilerin de yeni dönüşümlere yol açacakları söylenmektedir.
Jenerik teknolojiler içinde belki de en köklü dönüşümü sağlayabilecek olanı, nano-teknoloji. Bu teknolojinin yeni bir tür sanayi devrimine yol açacağı söylenebiliyor. 
Nano, Latince bir sözcük. Anlamı da milyarda bir. Toplu iğne başı kadar hacme binlerce motoru sığdırabilecek olan bu teknoloji, tıptan elektroniğe, kimya sanayisinden robot yapımına kadar pek çok alanda şimdiden kullanılabiliyor. Örneğin, bu teknoloji ile kendi kendini onaran pencere camı ve giysiler üretilebiliyor. Sürdürülmekte olan çalışmalar sonucunda da, örneğin; 
- moleküler bilgisayar üretilebilmesi,
- kanserli hücrelerin tek tek saptanıp zararsız hale getirilmesi;
- içinde kimyasal analizler yapabilecek, fotoğraf çekebilecek cihazların yerleştirilebildiği, düşürüldüğünde kendi kendini onarıp yeniden uçabilecek, küçük boyutlu, oyuncak ölçeğinde uçakların yapılması
planlanmakta. 
Bu teknolojinin madenciliği ve madencilik teknolojisini de etkileyebileceğini ve  değiştirebileceğini söylemek mümkün. Ama nasıl etkileyeceğini kestirebilmek kolay değil. Aklıma bazı sorular geliyor. Onları da isterseniz sizlerle paylaşayım: 
- Boyutu küçültülmüş, uzaktan kumandalı makineler, madencilik teknolojisini ve verimini nasıl etkiler? Gelecekte, yer altında insansız madencilik mümkün olabilir mi? Küçük boyutlu robot kullanımı, bugün ekonomik görünmeyen mineral oluşumlarının büyük çoğunluğunu da ekonomik kılmaz mı? 
- Hem makine ve donanımın boyutunun küçülmesi hem de geleneksel malzemeleri ikame edebilecek yeni malzemelerin üretilmesi, mineral kaynakların göreli tüketimini hangi ölçüde azaltabilecek?
 
II) Küreselleşme/Bloklaşma eğilimi 
Küreselleşme ve bloklaşma (AB, NAFTA, ASEAN gibi bölgesel birliktelikler) aynı anda yaşanan eğilimlerdir. Küreselleşme, dünyadaki toplumlarının ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan etkileşiminin artması ve giderek bütünleşmesi eğilimidir. Bu doğal eğilim, kimi etmenlerle hızlanabilmekte ya da yavaşlayabilmektedir.  Örneğin şu etmenler bu eğilimin hızını etkileyebilmektedir: 
- Bilim ve teknolojideki (özellikle enformasyon, telekomünikasyon ve ulaşım teknolojilerindeki) gelişmeler,
- Ülkelerin ulusal politikaları;
- Küresel/bölgesel ölçekte kural koyan kurumların, örneğin Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği, BM, ILO, NATO, WHO, OECD, hatta FIFA/UEFA, FILA, ABET) bazı kararları; ve,
- Bazı uluslararası anlaşmalar/sözleşmeler. Örneğin,  Kyoto Protokolü, GATS, Avrupa Patent Sözleşmesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı vb gibi. 
Küreselleşme/bloklaşmanın en önemli sonuçlarından biri pazarın tekleşmesi. Tek pazar deyince malların, kişilerin, hizmetlerin, sermayenin teknik engellere takılmadan dolaşabilmesini anlamak gerekiyor. 
Sermayenin dolaşımının önündeki engeller kalkalı çok oldu. 
2005 yılı başından itibaren kota uygulamasının kalkması ile, malların serbest dolaşımının önünde de teknik engel kalmayacağı söylenebilir. 
Hizmetlerin özellikle gerçek kişilerin serbest dolaşımında henüz aynı serbestlik bulunmamaktadır. Ancak, gelecekte bunun önündeki engellerin de kalkacağı söylenebilir. 
Hizmetlerin dolaşımının serbestleşme süreci; 
- Mühendislerin yalnızca kendi yurttaşı mühendislerle değil, anlaşmaya taraf bütün ülkelerin mühendisleriyle de rekabet etmesini gerektirecektir.
- Mühendislik mesleği niteliğinin ve buna bağlı olarak da diploma ve sertifikaların karşılıklı tanınması 
gibi konularda küresel ya da bölgesel mevzuatta birlikteliği gerektirebilecektir. 
Türkiye’de hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin olarak bugünlerde üç ayrı kurumda ilişkiler kapsamındaki çalışmalar yürütülmekte. Bunlar GATS, OECD ve AB.  GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) kapsamında, hükumetimizin, yabancı mühendislik hizmetlerinin Türkiye'de serbest dolaşımına hiç kısıtlama koymadığını biliyoruz. Anlaşma 2005 yılında yürürlüğe giriyor. 
Hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin düzenlemelerin en kapsamlı olanının, AB ile ilişkiler kapsamında yürütüldüğü belirtiliyor. Hizmetlerin serbest dolaşımı şimdilik gerçek kişilerin dolaşımını kapsamıyor. Bu konuya biraz sonra yeniden döneceğim. 
Pazarın tekleşmesi, yani sermayenin, malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı ile, mal ve hizmetlerin üretim süreci de bütün dünya coğrafyasına yayılmış durumda. Bugün; 
- bir ürünün, örneğin bir binek otomobilinin, ARGE çalışması ana merkezde; tasarımı, parçalarının üretimi, montajı, tanıtımının ve pazarlanmasının planlanması ve yürütülmesi; ya da 
- Bir şirketin insan kaynaklarının seçimi, bilgi teknolojileri, muhasebe ve finansman yönetimi gibi hizmetler 
başka başka firmalarda, hatta başka başka ülkelerde yapılabiliyor. 
Dış kaynak kullanımı (outsourcing) olarak adlandırılan bu uygulama, her geçen gün artmaktadır.
 
III) Yenilenemeyen kaynakların tükenmesi, çevrenin kalıcı kirlenmesi ve doğal yaşamın tahribine ilişkin tehdit 
Bu konuda fazla ayrıntıya girmeden şunu söyleyebiliyoruz: Çevrenin kalıcı kirliliğinin artış eğilimi, yaşam türlerinin sürekli kaybolması, ozon tabakasının incelmesi, yenilenemeyen kaynakların tüketilme hızının artması gibi tehditler ve bu tehditlere bağlı olarak da yaşam kalitesinin düşme tehdidi, toplumları radikal önlemler almaya zorlamaktadır. Bu nedenle, gelecekte; 
- doğal kaynakların tüketilme hızının kontrolü;
- sentetik maddelerin üretilme hızının kontrolü;
- havanın, ormanların, tarım alanlarının, doğal yaşamın ve doğal kaynakların tahribinin önlenmesi;
- temel gereksinmelerin en kaynak-etkin yöntemlerle karşılanması 
yönünde daha fazla baskı olacağı, toplumların sürdürülebilir gelişme için yeni arayışlara gireceği; doğal kaynakların, çevrenin ve doğal yaşamın mühendislerin tasarımlarında daha çok dikkate almaları gereken kısıtlar olacağı düşünülmektedir.
 
IV) İnsanın insanlaşma çabası 
İnsanın gereksinmelerini karşılayabilmesi için alet kullanmasıyla başladığı kabul edilen insanlaşma çabası, on binlerce yıldır gelişerek sürüyor. Bu çabalar sonucu, toplumsal ve kültürel yaşam ile birlikte toplumların değer yargıları da değişiyor. Toplumların değer yargılarındaki değişiklikler, mühendislerin içinde bulunduğu ortamı ve sorumluluklarını da değiştiriyor. Demokrasi ve insan haklarındaki gelişmeler; kentlerin, çevrenin, hayvanların, doğanın, tüketicilerin, çocukların, çalışanların, özürlülerin, kadınların, yaşlıların, azınlıkların korunması; mesleki etik kurallarının tesis edilmesi, toplumda yerleşik ahlaki normları yükseltmeye yönelik düzenleme ve uygulamaların artması; bireylerde ve kuruluşlarda topluma karşı sorumluluk bilincinin giderek yaygınlaşması gibi göstergelere bakarak, geleceğin mühendislik ortamının insani değerler açısından bugünkünden çok daha farklı olacağı söylenebilmektedir. 
Bu göstergeleri çeşitli örneklerle somutlayabiliriz. Ancak ben, ABET’in akredite edilecek mühendislik programlarında gözetilmesini istediği kriterlere yakın zamanda eklediği bazı kriterleri, erişilen düzeyi göstermesi açısından dikkatlerinize sunmakla yetineceğim. 
ABD’deki ABET’i (Accreditation Board for Engineering and Technology, Inc., Mühendislik ve Teknoloji için Akreditasyon)  sanırım duymayanımız kalmamıştır. Mühendislik programlarının akreditasyonu konusunda ünlü bir kuruluş. Türkiye'de de bazı mühendislik bölümleri, örneğin ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü, bu kuruluş tarafından akredite edilmiş durumda. 
Bu kuruluş, akreditasyon ölçütlerini zaman içinde güncellemektedir. 2000 yılında yürürlüğe koyduğu ölçütlerin bazılarında 2004-2005 öğrenim yılından geçerli olmak üzere bazı değişiklikler önermiştir. Yeni değişiklik önerileriyle birlikte ABET, mühendislik programının akredite edilebilmesi için, öğrencilerin mühendislikte yetkinlik, yaşam boyu öğrenme ve insan ilişkilerinde başarı gibi yeteneklere ek olarak şu yetenekleri de kazanmış olmasını istiyor: 
-  Bir sistemi veya parçasını veya bir süreci, ekonomik, çevresel, toplumsal, politik, ahlaki, iş sağlığı ve güvenliği, üretilebilirlik ve sürdürülebilirlik gibi gerçekçi sınırlamalar içinde tasarlayabilme yeteneği;
- Mesleki ve ahlaki sorumluluk anlayışı;
- Mühendislik çözümlerinin global, ekonomik, çevresel ve toplumsal bağlamdaki etkilerini kavrayabilecek kadar kapsamlı eğitim; ve
- Güncel konular hakkında bilgi. 
ABET, 1,8 milyondan fazla üyeye sahip 28 meslek kuruluşunun oluşturduğu bir  federasyon. Sanayiden, sanayicilerden bağımsız olmadığını düşünürsek, sanayiin de artık nedeni ne olursa olsun, faaliyetlerinde, güncel, toplumsal, politik, ahlaki konuları da dikkate almak; istihdam edeceği mühendiste bu özellikleri aramak durumunda kalmıştır. 
Bu gelişme toplumdan, ulusal ve küresel politikalardan ve insani değer yargılarından soyutlanmış bir mühendisliğin olamayacağının, ABD sanayisi tarafından da kabulü anlamına gelmektedir. 
Bu değişim şimdilik yalnızca ABD sanayisinde görünse bile, zaman içinde diğer ülkelere de yaygınlaşacağını söyleyebiliriz. 
Ucu açık olan bu kavramları uygulamada somutlayabilmek kolay görünmüyor. Örneğin güncel konular deyince, toplumsal konular deyince, politik konular, ahlaki konular deyince ne anlamak gerekiyor?!..  Yani, biraz karikatürize edecek olursak, ABET, güncel konular derken, Türkiye’de bir mühendislik öğrencisinden İbrahim Tatlıses’in kimi dövdüğü, Hülya Avşar’ın elbisesinin kaça mal olduğu, Başbakanımızı kimin giydirdiği vb gibi bizim tekelci medyanın manşete çıkardığı haberler gibi konuları kast ediyor olamaz herhalde. 
ABET tarafından akredite edilen bölümlerdeki hocalar ne derler bilemiyorum; ama, bana göre;
- ABET bugünlerde Türkiye’deki bir mühendislik programını akredite ederken, öğrencilerin mesleki alanda kazandıkları yetkinliklere ek olarak, örneğin şu konular hakkında da bilgi sahibi olmasını ve analiz yapabilmesini isteyebilmelidir:  
- Meclisin son üç yılda bir yasa fabrikasına dönüşmesinin nedenleri;
- KİT’lerin acz içine düşürülmesinin, özelleştirilmek istenmesinin, özelleştirmelerin yılan hikayesine dönüştürülmesinin nedenleri;
- Türkiye’nin, boyutları tahmin bile edilemeyen kayıt dışı ekonomiyle, kara parayla, hayali ihracatla mücadelede yeterli etkinliği sağlayamamasının nedenleri;
- IMF ile sürdürülen görüşmelerin ardında yatanları;
- Türkiye'nin AB'ye entegrasyonun neler getirip, neler götüreceği;
- ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin nedenleri;
- BOP'un (Büyük Orta Doğu Projesinin) ne anlama geldiği ve bunun Türkiye’yi gelecekte nasıl etkileyeceği;
- Bir de iğneyi kendimize de batıralım isterseniz… Maden İşleri Genel Müdürlüğünün kendisinden beklenen işlevleri/görevleri yapacak konuma bir türlü getirilememesinin nedenleri. 
Şimdi burada aklıma hemen şu geliyor: Yıllarca “Mühendisler ve mühendislerin örgütleri politika yapmasın, yalnızca uzmanlık alanlarıyla ilgili konulara baksın.” diyenlerin kulaklarını hep birlikte çınlatmamız gerekmez mi?..
Yoksa ABET'i de mi solcular ele geçirdi?! 
Toparlayacak olursak... 
Dört grupta topladığımız dinamiklerin gelecekte mühendislik mesleğinin ve mühendislerin içinde yer alacağı ortama şu etkileri olacağı söylenebilmektedir. 
1) Başta enformasyon ve telekomünikasyon teknolojileri, malzeme bilim ve teknolojileri, moleküler biyoloji, biyo-teknoloji, gen teknolojisi ve nano-teknolojideki gelişmeler olmak üzere, her alandaki gelişmeler sonucu; sanayide ve toplumsal yaşamda önemli değişiklikler olmakta; mühendislik konusu malzeme, ürün, sistem ve süreçlerin doğası değişmektedir.
2) Her gelişme, her sektörü aynı biçimde etkilememektedir. Madenciliği etkileyecek en önemli gelişmenin, nano-teknolojideki gelişmeler olması beklenebilir.
3) Farklı mühendislik disiplinlerinin konusu sayılan pek çok proses, neredeyse bütün mühendislik dallarının konusu haline gelebilmekte; teknolojiler arası kaynaşma, farklı mühendislik disiplinlerini birbirine yakınlaştırmakta ve yeni uzmanlık alanları oluşmaktadır. Örneğin, mekatronik mühendisliği, doku mühendisliği, gen mühendisliği gibi.
4) Mühendislerin, uzmanlık alanlarındaki temel bilgilere ek olarak elektronik ve biyokimya gibi konuları da bilmesi gerekebilmektedir.
5)  Teknolojideki gelişmeler, mühendislik uzayının, mühendislik işlevlerinin ve bu işlevler yerine getirilirken yararlanılan araçların değişmesine de yol açmaktadır.
6) Bugün, bazı fabrikalarda bilgisayar destekli tasarım (CAD), bilgisayar destekli imalat (CAM) ve bilgisayar destekli mühendislik (CAE) süreçlerinin kullanılması ve bu süreçlerde kullanılan yazılım araçlarının global ölçekte irtibatlandırılması mümkündür.
7) Sanal ortamda, yani "elektronik ortamda" ürün geliştirme, uzaklığın getirdiği kısıtları ortadan kaldırmaktadır.
8) Özellikle enformasyon teknolojisindeki gelişmeler küreselleşme/bloklaşma eğilimlerini hızlandırmaktadır.
9) Küresel rekabette ayakta kalabilmek için, ürün ya da hizmetlerin üretimi nerede ucuz ise tesisler de oraya kaydırıldığından; mal ya da hizmet nerede ucuz ise tedarik de oradan yapıldığından; mal ve hizmet üretim süreci bütün dünya coğrafyasına yayılmaktadır.
10) Üretim süreci esnek bir yapı kazanmıştır. Pazara ilişkin verilerdeki bir değişiklik, anında üretim bantlarına aktarılabilmekte ve üretilen malların tip, model ve miktarlarında sık aralıklarla değişiklik yapılabilmektedir.
11) Üretimdeki esneklik istihdamda da esnekliğe yol açmıştır. Mühendisler artık, diğer mesleklerden olanlar gibi, yarı zamanlı ya da proje bazında istihdam edilebilmekte, evlerini iş yerine dönüştürebilmektedir.
12) Giderek karmaşıklaşan teknolojideki gelişmelere egemen olabilmek, toplumların değişen beklentilerini kavrayabilmek ve küresel rekabette üstünlük sağlayabilmek için; hem meslektaşlar, hem de farklı disiplinlerden olanlar arasında işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda mühendislik ortamı çok disiplinli bir ortam olmaktadır.
13) Rekabet üstünlük yarışında teknoloji belirleyici olmaya başlamıştır. Bu nedenle, AR-GE faaliyetleri üretim sürecinde olağanüstü bir önem ve ağırlık kazanmaktadır. Üretim hatlarında otomasyon arttıkça, mühendisten beklenen rol de daha çok bu süreçlere kaymaktadır.
14) Tedarikten ürün geliştirme, pazarlama ve satış sonrası hizmetlere kadar uzanan bir süreçte yer alabilen mühendisten; satın alma ve pazarlama tekniklerine, ekonomiye, finansmana, maliyeye, ticaret hukukuna, fikri mülkiyet haklarına, uluslar arası hukuka ilişkin terimlerle de konuşabilmesi ve ayrıca farklı disiplinlerden olan uzmanlarla iletişim kurabilmesi de beklenmektedir.
15) Tedarikten satış sonrası hizmetlere kadar ulaşan işlevleri, mühendisin eskiye nazaran daha sık alana çıkmasını ve pek çok probleme alanda çözüm bulmasını da gerekli kılmaktadır. Alan çalışması, mühendisin çalışmasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
16) Bilim ve teknolojideki değişimin hızı giderek arttığından, günümüzün ve geleceğin mühendisi yaşam boyu öğrenmek, yaşam boyu etkileşime açık olmak durumundadır.
17) Bilginin önem kazanmasıyla birlikte, eskiden ağırlıklı olarak denetim yapan ve işçiyi kontrol eden mühendisin bilgiyi teknolojiye dönüştürme niteliği öne çıkmaktadır.
18) Bilgiyle donatılmış insan teknoloji yarışında önem kazandığından, mühendisten bilgi taşıyıcılığı ve/veya bilgiyi edinebilme yeteneği de beklenir olmuştur.
19) Bu değişiklikler yönetim anlayışını da değiştirmektedir. Dikey örgütlenme şemalarının yerini yatay yapılanmalar; bürokratik yönetim anlayışlarının yerini de katılımcı yönetim anlayışları almaktadır.
20) Küresel/bölgesel entegrasyonlar, uluslararası anlaşmalar (örneğin GATS), hizmetlerin serbest dolaşımını mümkün kılmaktadır. Bu durum ve mesleklerin uluslararası tanınırlığını zorunlu hale getirmekte; diploma ve sertifikaların karşılıklı tanınması ve mesleğin icrasında uluslararası düzenlemelere yol açmakta; mühendisler arası rekabeti ulusal ölçekten, küresel ölçeğe taşımaktadır.
21) Yenilenemeyen kaynakların tüketilmesi, çevrenin kalıcı kirlenmesi ve doğal yaşamanın tahribine ilişkin tehdidin artması, toplumları bu konularda daha radikal önlemler almaya zorlamaktadır.
22)  Toplumların ve bireylerin düşünce tarzı ve değer yargıları değişmekte, toplumsal sorumluluk giderek daha fazla önemsenmekte, insani değerler ve toplumsal yararlar giderek daha fazla gözetilmektedir.
23) Bu etmenler, mühendisin mesleğini icrası sırasında,  mutlaka dikkate alması gereken kısıtları da artırmaktadır. Örneğin, ekolojik etkiler, sürdürülebilirlik, yenilenebilirlik, yeniden üretilebilirlik, toplumsal, politik, ahlaki değerler, mühendisin önündeki yeni kısıtlardır.
24) Mesleki etkinliklerdeki ve toplumsal değer yargılarındaki gelişmeler, mühendisin eğitiminde de değişikliğe yol açmaktadır. 
Kısacası, yukarıda anılan gelişmeler, sanayi ve toplumda köklü dönüşümlere yol açarken;
- Mühendislik mesleğinde;
- mühendisin işyerinde;
- mühendisin iş yerindeki pratiğinde,
- mühendisin kültürel değerlerinde ve bunların sonucunda da
- mühendislik mesleğinin eğitiminde de evrime yol açabilecektir. 
Mühendiste ve mühendislik mesleğinde bu denli değişiklik olurken, mühendis örgütlerinin değişmeden kalması mümkün değildir. Dolayısıyla, geleceğin mühendislik örgütlerinin de bugünkünden farklı olması gerektiğini kabul etmemiz gerekmektedir. 
Buraya kadar söylediklerim, bizden çok sanayi toplumlarındaki gelişmeleri yansıtmaktadır. 
 
VI) Türkiye’deki mühendislik ve mühendisler bu gelişmelerin neresinde? 
Türkiye’deki sanayinin düzeyi, gelişmiş toplum sanayilerinin düzeyinde olmadığından, Türkiye’deki mühendislik ile mühendislerin de, gelişmiş toplumlardaki mühendislik ile mühendislerin düzeyinde olması beklenemez. 
Türkiye’deki mühendislik düzeyini tanımlayabilmek için, önce Türkiye sanayisine ilişkin bazı bilgileri anımsamakta yarar var. 
Türkiye 1980 sonrası hızlanan dışa açık büyüme modeli ile,  uluslar arası iş bölümünde daha çok, düşük ücret ve düşük kaynak maliyetine dayalı emek yoğun sektörlerde rekabet üstünlüğünü sağlamaya çalışmakta ve bu tür sanayiler mekân olarak daha çok, emeğin göreli olarak daha ucuz olduğu Denizli, Kahramanmaraş, Çorum, Konya gibi, Anadolu’nun yeni sanayi kentlerini seçmektedir. 
Türkiye, ihracatının yaklaşık %70’lik bir kısmını emek ve kaynak yoğun mallarla gerçekleştirirken, farklılaşmış ve bilim yoğun mallarda nerede ise tümüyle ithalata bağımlı bir yapıya sahiptir. 
Küçük işletmelerin toplam işyerleri içindeki payı %95; kayıt dışının ekonomideki payı da yaklaşık %50’dir. 
Elde veri yok ama, gözlemlere dayanarak söylenebilir ki, mühendis istihdam eden küçük ölçekli işyerlerinin oranı da yüksek değil. Ve mühendis istihdam eden küçük işletmelerde mühendisin rolü de, mühendislikten çok ustabaşılığa yakın. 
Sanayinin gelişmişliğin önemli bir göstergesi de patent sayılarıdır. Son yıllarda AR-GE çalışmalarına ağırlık veren, yenilik geliştiren ve sonuçta patent başvurusunda bulunan firmalarımızın sayısı artmakla birlikte, geldiğimiz nokta hâlâ çok iç açıcı değil. Örneğin, Türkiye’de 10 yılda alınan patent sayısı ABD’de yaklaşık 20 günde alınana eşit. 
2001 yılında Türkiye’de yapılmış olan 2.168 patent başvurusunun yüzde 91’i yabancılara ait. 2000 verilerine göre, ulusal patent sayısı yalnızca 26. 
2000 yılı ve öncesi verilerine göre, Türkiye ulusal patent sayısı bakımından, çok acı ama, İran’dan, Bulgaristan’dan, Slovakya’dan, Özbekistan’dan bile geride. 
Bu yapısıyla Türkiye sanayisi AR-GE çalışması yapan, yenilik üreten ya da ileri teknoloji uygulayan bir sanayiden çok, hâlâ montaj yapan, fason ya da taklit ürün üreten bir sanayi görünümündedir. Böylesi bir sanayide, mühendislik mesleğinin gelişme hızının yüksek olması beklenemez. 
Kısaca şu söylenebilir: Türkiye’de mühendislik mesleğinin evrim hızının, geleneksel sanayi kentleri ile farklılaşmış mallar ve ölçek yoğun mallar üretim sektörlerinde göreli olarak yüksek; yeni sanayi kentleri ile emek yoğun geleneksel sanayilerde düşük olmak üzere geniş bir spektrum içinde değişmektedir. 
Madencilik ise, hep tekrarlandığı gibi, gerçekten de çok daha geride. Hatta bazı alanlarda zamanın durduğunu bile söyleyebiliyoruz. Umuyoruz ve diliyoruz, madencilik de en azından diğer sektörlerle yarışır hale gelebilir. 
Türkiye hızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. AB ile müzakerelerin başlatılması, önümüzdeki 10 yılda bu değişimi daha da hızlandıracaktır. Bu hızlı değişimin, en azından orta vadede, herkese mutluluk getirmesi beklenmemektedir. Değişime uyum sağlayıp rekabet edebilenler kazançlı çıkacak; uyum sağlayamayanlar ve rekabet edemeyenler ise kaybedecektir. 
AB’ye katılımın mühendislere etkilerinden biri de az önce değindiğimiz hizmetlerin dolaşımının serbestleşmesidir. Türkiye için Revize Katılım Ortaklığı Belgesine göre, Türkiye’nin 2005 yılı sonuna değin hizmetlerin serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırması ve mesleki niteliklerin karşılıklı tanınması alanındaki AB mevzuatına uyum sağlaması gerekiyor. 
AB Genel Sekreterliğinde yürütülen ve TMMOB’nin de temsil edildiği çalışmalar sonrasında hazırlanan, mesleki niteliklerin karşılıklı tanınmasına ilişkin yasa taslağı TBMM’ye gönderilmiş durumda. 
Hizmetlerin serbest dolaşımı uygulaması, Türkiye’deki mühendisler için, bir tehdit olduğu kadar bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. 
Genelde yükseköğretimin, özelde ise mühendislik eğitiminin birlikteliğine yönelik çalışmalar da AB içinde sürdürülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’de mühendislik eğitiminde de değişiklik beklenebilir. 
Öte yandan, AB gelecekte bilgiye dayalı, rekabet gücü en yüksek bir toplum olmayı hedeflemiş durumdadır. Bu hedefe yönelik programlar geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Onun bir parçası olma durumunda olan Türkiye’nin, bu hedefe yönelik çalışmaların dışında kalması mümkün değil. Bu nedenle, bu hedefin Türkiye’deki değişim hızına ayrı bir ivme kazandıracağını söyleyebiliriz. 
Bu gelişmelerin Türkiye’deki sanayinin gelişmesine yansıması, madensel hammaddelere olan talebi arttırabilecek ve bu durum sektörümüzün canlanmasına yol açabilecektir. 
Son olarak şöyle toparlayabilirim: 
- Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye açısından da, gelecek her alanda geçmişten farklı olacak. Sanayinin yapısıyla, toplumun yapısıyla, insani değer yargılarıyla, mühendisin işlevleriyle… Bu nedenle, firmalar için olduğu kadar işgücü için de artık şu kural geçerli olmakta: Ya sen değişeceksin, ya da dışlanacaksın. 
- Herhangi bir önlem alınmazsa, hizmetlerin serbest dolaşımı nedeniyle, mühendislerimiz, yabancı ülke mühendisleriyle rekabette zorlanacaktır. 
- Türkiye’nin geleceğe zaman kaybetmeden hazırlanabilmesi için hükümeti, üniversiteleri, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, siyasi partileri ve bireyleri ile birlikte herkese görev düşmektedir. 
- Türkiye’nin geleceğe hazırlanması için izlemesi gereken stratejiye ilişkin gayet yetkin bir belge var: TUBİTAK’ta bir grup bilim insanının hazırladığı “Vizyon 2023” kısa adıyla bilinen “Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları, 2023 Strateji Belgesi”. Hiç zaman yitirilmeden bunu tartışmamız ve uygulamaya geçirmemiz gerekiyor. 
- Bu bağlamda, mühendis odalarının ve TMMOB’nin yönetimlerinde bulunan arkadaşlarımıza düşen bir görev var. Bu görev, geleceğin mühendisinin odalardan ve TMMOB’den beklentilerini öngörüp buralarda gerekli dönüşümleri sağlamaktır. 
 
KAYNAKLAR 
ABET Engineering Acreditaion Commission. Criteria For Acrediting Engineering Programs; http://www.abet.org/ images/Criteria/E001%2004-05%20EAC%20Criteria%2011-20-03.pdf. 
Coşkun Can AKTAN; Değişim Mühendisliği; http:www.canaktan.org/çanaktan_personal/çanaktan-arastirmalari/toplam-kalite/aktab-degisim-mühendisligi.pdf.
Ali ARTUN; Fordizim ve Mühendisin Dönüşümü; TMMOB, 1999, Ankara. 
Ahmet A. DİKMEN; Küresel üretim, moda Ekonomileri ve Yeni Dünya Hiyerarşisi; Toplum ve Bilim, Sayı 86, Güz 2000, Ankara. 
Haluk GERAY;  ARAYÜZ 2023 öngörüsü; Birgün Gazetesi, 04.08.2004. 
Haluk GERAY;  ARAYÜZ Stratejik teknolojiler (1, 2, 3),  Birgün Gazetesi, 11.08.2004, 18.08.2004, 25.08.2004. 
Aykut GÖKER: Bilim ve Teknolojideki Değişim, Değişen Mühendislik Profili ve geleceğin Mühendisi; www.inovasyon.org/getfile.asp?file=AYK.Bilkent.Kasim00Rev.01.pdf. 
H. Aykut GÖKER;  Yeni Teknolojiler, Sanayide değişim ve Yeni sanayiler; MMOSanayi Kongresi 1999; www.inovasyon.org/ 
Aykut GÖKER; “Bilgiye dayalı ekonomi” ve Türkiye Açısından durum; http://www.inovasyon.org/html/cbt/AYK.CBT9.htm. 
A.Haşim KÖSE- Ahmet ÖNCÜ; 1980 sonrası Dönemde Türkiye İmalat Sanayii, toplum ve bilim, Sayı 86, Güz 2000, Ankara. 
National Academy of Engineering; The Engineer of 2020; http: //boks.nap.edu/boks/0309091624/html/3.html
http://www.basarm.com.tr/yayin/malihukuk/bilgitoplumu/giriş.htm 
Harun ODABAŞI; Nano Teknolojinin Yükselişi, Aksiyon Haber Dergisi, sayı 453; http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=2852. 
Armando RUGARCIA, Richard M.Felder, Donald R. Woods, James E. Stice; The Future of Engineering Education, I. A Visision for A New century; http:/www.ncsu.edu/felder-public/Papers/Quartetl.pdf. 
TMMOB “Türkiye Mühendis Mimar Profil araştırması Çalışma Grubu Ara Raporu” yayımlanmamış. 
Erol TAYMAZ; Ulusal Yenilik sistemi: Türkiye İmalat Sanayiinde Teknolojik Değişim ve Yenilik Süreçleri; http://www.inovasyon.org/html/kitap.htm 
Erol TAYMAZ; Üretim Süreçlerinde Değişim ve İşgücü; Değişim Sürecinde Türkiye Sanayii Sempozyumu; TMMOB, Aralık 1994. 
Şükran YAZICI; TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, “Avrupa Birliği Uyum Yasaları Çerçevesinde Mimarlık Mesleğinin Dönüşümü” Paneli (14.10.2004) 
Ali YİĞİT; Elektrik-Elektronik Mühendisliği Eğitimi Üzerine Genel Bir Değerlendirme, ABET bilgi http://emogenc.emo.org.tr/emogenc.PDF 
İnternet adresi verilen kaynaklara 2004 yılı Ekim-Kasım aylarında erişildi.
 
0556280