Sinop’un Gerze ilçesi Yaykıl köyünde kurulması planlanan ithal kömüre dayalı termik santrale yöre halkı 4 yıldır direniyor. Bu amaçla hemen her kesimin yer aldığı YEGEP (Yeşil Gerze Çevre Platformu) adlı bir platform oluşturdular. On binin üstünde kişinin katıldığı mitingler yaptılar. Yaykıl zehir solumasın, Gerze’nin ve Sinop’un üstüne kül ve asit yağmasın, Karadeniz’de var olan yaşamın, balıkların ve diğer tüm canlıların  yaşamı soğutma suları ve kirli, klorlu, asitli sularla yok edilmesin, diyorlar. Gerze Elektrik Santrali (GES) projesine ilişkin ÇED raporunu okudum. Düşündürdüklerini, çizmeyi aşmamaya özen göstererek, bir yazı kapsamına sığdırmaya çalışacağım.

Projede alt ısıl değeri 5.900 kcal/kg dolayında olan ithal taş kömürü kullanacak 1.200 (2X600) MW kapasiteli süperkritik pulverize kömür yakan bir santral inşa edilmesi ve yılda 8.700 GWsaat elektrik enerjisi üretilmesi öngörülmekte. Rusya, Kolombiya, Güney Afrika ile Endonezya başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinden temin edilecek kömürü taşıyacak gemilere hizmet verebilecek bir liman da inşa edilecek. Liman, bir kısmı satılması hedeflenen külün naklinde de kullanılabilecek ancak üçüncü şahıslara hizmet vermeyecek. Projenin uygulama aşaması 60 ay (12 ayı hafriyat ve deniz dolgusu + 48 ayı inşaat-montaj), işletme ömrü ise yaklaşık 35 yıl olarak planlanmaktadır.

Çevreye etkileri

Raporda, proje kapsamındaki termik santral, liman, kömür ve kül depolama alanları, kömür ve kül nakil sistemleri, soğutma suyu alma ve deşarj yapıları, kömür hazırlama ünitesi ile diğer yardımcı ve sosyal tesislerin, yapım ve işletme dönemlerinde, karasal ve sucul flora/fauna, hava, yer altı ve yer üstü suları, kıyılar ve deniz ortamı, balıkçılık, tarım ve orman alanları vb üzerinde olumsuz etkileri olsa bile bunların ulusal ve uluslararası düzenlemelerin öngördüğü sınırlar içinde tutulacağı belirtilmektedir. Bu olumsuz etkilerin bazılarına biraz daha yakından bakacak olursak…

-    Santral alanı ile kül, cüruf ve alçıtaşı gibi atıkların depolanacağı alanı kapsayan Proje Sahası toplam 85,7 hektar. Bunun 68,4 hektarı tarla, 2,3 hektarı 2/B alanı ve 15 hektarı da orman. Kömür, denizin doldurulması ile kazanılacak 18,9 hektarlık Dolgu Sahasında (yaklaşık 26 adet futbol sahasına eşit bir alan) depolanacak. Ayrıca halen %96’sı proje sahibine ait olan 21,2 hektarlık bir alan inşaat döneminde lojistik hizmetler için kullanılacak ve sonra işletme döneminde çeşitli amaçlara hizmet verecek biçimde yeniden düzenlenecek. Buna göre, tarımın önemli olduğu Gerze’de toplam 87,9 hektarlık tarım arazisi projeye tahsis edilecek, 86,6 hektarlık bir alan kamulaştırılacak ve 15.769 adet ağaç kesilecek.

- İlk 12 ayda, inşaat alanlarının tesviyesi, atık alanlarının düzenlenmesi vb için toplam 8,8 milyon m3 kazı yapılacak; bu miktarın 500 bin m3’ü dolgu alanına, geri kalanı da Dikmen ilçe Belediyesi’nin uygun gördüğü alanlara nakledilecek. Liman ve kömür depolama alanı için deniz dolgusunda kullanılacak malzeme miktarı ise 5,3 milyon m3. Toplam 13,6 milyon m3 malzeme ortalama 20 metreküplük kamyonlarla taşınacak olsa 680 bin kamyon seferi; bu sürede 360 gün çalışılsa, günde 1.889 kamyon seferi gerekir. Bu da, halen Proje Sahası çevresinde ayrı yönlerdeki 3 noktada 1349-2599 arasında ölçülen günlük trafik hacminin, projenin uygulanmaya başlanması ile yaklaşık üçe katlanacağı ve hacmin büyük çoğunluğunun, otomobillerden ağır iş kamyonları/makinelerine kayacağı anlamına gelmektedir. Sonraki inşaat-montaj döneminde de agrega, çimento ve demir gibi inşaat malzemeleri ile makine-donatım, çeşitli malzemeler, yakıt, personel vb taşıyan her boydan araçlar ile yükleyici, dozer, greyder, vinç vb gibi iş makineleri de hareket halinde olacaktır. Santralın girdi ve çıktıları olan fuel oil, kireçtaşı, alçıtaşı, kimyasallar, uçucu kül, taban külü ve cüruf, atık su arıtma tesisi çamuru, çeşitli malzemeler ile personelin taşınacak olması nedeniyle yöredeki trafik hacmi işletme döneminde de bugünküne göre daha fazla olacaktır. Bu yoğunluktaki trafiğe yöredeki yollar dayanabilir mi? Ne kadar önlem alınırsa alınsın, bu trafiğin gürültüsünden, yayacağı tozdan ve emisyonlarından çevredeki insanlar, tarım arazileri  ve ormanlar ile flora ve fauna etkilenmez mi? Bu kadar yoğun bir trafik yörede kazalara neden olmaz mı?

- Proje Sahasının deniz bölgesini de kapsayan alan, 18.04.1983 tarihli Resmi Gazetede Su Ürünleri İstihsal Yerlerinden biri olarak ilan edilen bir sahanın yanında olup bu alanda kıyı balıkçılığı yapıldığı ve voli alanı içerisine girdiği 2008 yılında İl Tarım Müdürlüğü tarafından belirlenmiş. Liman inşası ve kömür depolama alanının dolgusu, deniz dibi taraması (Liman yapımı sırasında yaklaşık 5 milyon m3 hacim taranacak.), soğutma suyu alma ve deşarj yapıları gibi deniz ortamında yapılacak faaliyetlerin sucul flora ve faunaya kalıcı olumsuz etkileri gerçekten önemsiz mi? Bunların ve işletme döneminde soğutma suyu ve desalinizasyon ünitesinde kullanılacak su ihtiyacını karşılamak amacıyla 161.071 m3/saat miktarındaki suyun denizden alınıp ısınmış olarak deşarj edilmesinin ve gemilerden kaynaklanacak atıkların yöre balıkçılığını olumsuz etkilemesi gerçekten önlenebilecek mi?

- Santralde yılda yaklaşık 3,1 milyon ton kömür yakılacak. Kömürün işletmeye getirildiği gemilerden tesise boşaltımı sırasında denize ve havaya kömür tozu karışmasını önlemek için kapalı konveyör sistemi uygulanacak. Böylesi bir sistem kömür tozunun yayılmasını azaltır ancak tamamen ortadan kaldırabilir mi? Söz konusu olan gül değil, nergis değil. Kömür. Ne kadar önlem alınırsa alınsın, kömür tozu başlı başına bir kirlilik kaynağıdır.

- Santralın işletme döneminde baca gazındaki SO2’nin tutulacağı, NOx bileşiklerinin temizleneceği, uçucu külün filtre edileceği; kömürün ve külün nakli ile depolanmalarından kaynaklanan olumsuz etkilerin azaltılması için, bunların insan sağlığına, deniz ortamına, sucul flora ve fauna üzerine, yeraltı ve yüzey suyuna, orman alanlarına, tarım ürünlerine ve toprak asitlenmesine olan olumsuz etkilerinin ulusal/uluslararası düzenlemelerde izin verilen sınır değerlerde tutulması için gerekli önlemlerin alınacağı belirtiliyor. Türkiye’deki uygulamalara bakınca, bu taahhütlerin ne ölçüde gerçekleşebileceğini, birkaç ülkeden ithal edilecek kömürlerin içeriğindeki insan sağlığı açısından tehlike oluşturabilecek farklı oranlardaki elementlerin ne ölçüde kontrol altına alınabileceğini kestirmek kolay değildir.

Fayda maliyet analizi

Projenin fayda ve maliyetleri yatırımcı ile toplum/ekonomi/çevre açısından tanımlanırken, yalnızca yatırımın geri ödeme süresi (6 yıl), İç Kârlılık Oranı  (%15’ten büyük) ve yaratılacak doğrudan istihdama (500 kişi) ilişkin bilgiler nicel olarak verilmekte, diğerleri nitel olarak ifade edilmektedir. Yerinden yurdundan edilecek insanların dramından ise hiç söz edilmemektedir.

Toplum/ekonomi/çevre açısından şunlar fayda olarak belirtilmekte: Türkiye'nin elektrik enerjisi arz güvenliği açısından kaynak çeşitliliği sağlaması; doğrudan ve dolaylı olarak yaratacağı iş imkânları ile göçün önüne geçmesi; bölgede gelir artışına, teknik altyapıya ve sosyal sorumluluk projelerinin gerçekleştirilmesi ile de sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlaması. Şunlar da maliyet olarak belirtilmekte: inşaat sırasında tarım ve orman arazilerinin kaybı; hava, su ve toprak kalitesi üzerinde kabul edilebilir oranda etkiler;  sosyal hizmetler ve altyapı (trafik) üzerinde sınırlı olumsuz etkiler; inşaat aşamasında yöredeki flora türlerinden saha içinde yer alan birey sayısında azalma.

Projenin yatırımcı açısından fayda maliyet analizi hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok. Kârlı bir yatırım olmasa, gerçekleştirmek için bu denli ısrarcı olunmazdı. Ancak projenin toplum/ekonomi/çevre açısından fayda maliyet analizine ilişkin söylenebilecek çok şey var. Öncelikle şu vurgulanmalı: Bir projenin tüm dolaylı ve dolaysız maddi olan/olmayan fayda ve maliyetleri parasal değerlerle ifade edilip karşılaştırılmadan yapılan bu tür yüzeysel analizler (!) “mış gibi” yapıyor olmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Bir projenin kabul görebilmesi için faydalarının maliyetlerinden büyük olduğunun ortaya konması gerekir. Bu kusur, rapor formatına ait.

Projenin en önemli faydaları arasında gösterilen Türkiye’nin artan elektrik enerjisi talebini karşılamaya gelince… Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılık oranı halen %72 dolayında; en önemli ekonomik sorunlarından biri olan dış ticaret açığında (ve cari açıkta) önemli payı olan enerji maddelerinin yıllık ithalat toplamı 50 milyar doların üstündedir ve bu her yıl da artmaktadır. Dolayısıyla yapılması gereken, enerjide dışa bağımlılığı ve dış ticaret açığını artıracak projelerden mümkün olduğunca kaçınmak ve yerli (ve yenilenebilir) enerji kaynaklarımızdan mümkün olduğunca çok yararlanmaktır.

Öte yandan EPDK’dan lisans almış olup inşa halindeki santrallerin kapasiteleri toplamı halen işletilmekte olanların kapasiteleri toplamına yakındır. Lisans için başvuru yapmış olup henüz lisans almamış olanlar da var. Bunların kapasiteleri toplamı da işletilmekte olanların 2 katından fazladır. Kabul etmek gerekir ki, bu projelerin bir kısmının gerçekleşebilme olasılığı düşük. Ancak yine de gelecekteki elektrik enerjisi talebini karşılamada GES projesinin yerli ve ithal kaynaklara dayalı pek çok alternatifi olduğu söylenebilir. Örneğin, bir yılda GES projesinin üreteceği elektrik enerjisi miktarı, yalnızca yıllardır atıl tutulan yerli linyitlerimizden üretilebilecek elektrik enerjisi miktarının yaklaşık %9’u kadardır. Buna göre şu soruların cevabı objektif olarak verilmeden, GES projesinin haklılığı savunulamaz: Kaynak çeşitliliğini sağlamak açısından ithal taşkömürüne dayalı santraller kurmak gerekiyorsa, bunların toplam kurulu güç içindeki payı ne olmalıdır ve bu tür santraller için en uygun yerler nerelerdir?

Öte yandan GES projesi, Sinop ilini de kapsayan TR82 Düzey 2 Bölgesi için Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı’nca hazırlanan 2011–2013 Bölge Planı’nda belirlenen Bölgenin sosyoekonomik gelişmesine yönelik hedeflerle de bağdaşmamaktadır. Anılan Bölge Planında termik santrallerin yaygınlaşması tehditlerden biri olarak kabul edilmekte ve doğayı korumanın önemi belirtilirken şu ifadelere de yer verilmektedir: “Bölgenin gelişmesinin temel ön şartı var olan doğasını korumaktır.”; “Bölge için ekonomik gelişmenin ‘doğa’ boyutu apayrı bir önem sergilemektedir. Bölgede gerçekleştirilmek istenen sosyoekonomik gelişme sürecinde, doğanın kendisini yeniden üretebilme yetisini muhafaza etmesi gerekmektedir.”

Asıl sorun

Hazırlanmasına pek çok mühendis ve bilim insanının katıldığı ve ortada korkulacak bir şey olmadığını, projenin yöre insanına maliyetinden çok faydasının olacağını belirten böylesi bir rapor olmasına karşın yöre halkı hâlâ geleceğinin kararacağı korkusuyla direniyor. Neden? Çünkü olasılıkla bu tür raporlara güvenmiyorlardır. Haksızlar mı? Bugüne değin ÇED olumlu kararına dayanılarak uygulanan ve çevre tahribatına neden olan proje sayısı az mı? Türkiye, ne yazık ki, sahtekârlığın, hakkı olmayanı gasp etmenin, kurallara uymamanın ve devleti kandırmanın açıkgözlük/işbilirlik sayıldığı, takdir gördüğü, en azından göz yumulduğu bir ülke. Bu nedenledir ki Dünya Değerler Araştırmasında yıllardır ortaya konduğu gibi kişiler arası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biri. Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olmadıkça benzer sorunların yaşanılması kaçınılmazdır.
Bu durumda siz Gerze’de, Yaykıl’da yaşıyor, geçiminizi tarımcılıkla, balıkçılıkla sağlıyor olsaydınız ne yapardınız?

---------

Bu yazı 27.03.2012 tarihinde enerjienergy.com adlı web sitesinde yayımlanmaya başlamıştır.

0563056