ÖMER (YENEL) ABİ’Yİ KAYBETTİK.
(Bu yazı TMMOB Maden Mühendisleri Odasının yayın organı olan Madencilik Bülteni'nin Ocak-Şubat-Mart 2024 tarihli 148. sayısında yer almıştır.)
Mehmet KAYADELEN
Odamız önceki Yönetim Kurulu (YK) başkanlarından, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) önceki Genel Müdürlerinden, Maden Yüksek Mühendisi, bizlerin “Ömer Abi”si Ömer Yenel’i 16 Ocak 2024 günü kaybettik ve ertesi gün odamız merkez binası önündeki uğurlama töreninin ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığında toprağa verdik. Odamız binası önündeki törene ailesi, meslektaşları, arkadaşları, dostları, yoldaşları, odamızın ve TMMOB’nin önceki ve şimdiki başkanları, bazı odaların başkanları ile yöneticileri katıldı, katılanların bazıları hakkında konuştu, övgü dolu sözler söyledi.
KÖMÜR MADENCİLİĞİ VE KÖMÜRE DAYALI ELEKTRİK ÜRETİMİ İLE İLGİLİ KAMU KURULUŞLARINA DAİR BAZI DEĞERLENDİRMELER VE ÖNERİLER
(Bu yazı, TMMOB Maden Mühendisleri Odasının 20 Şubat 2021 tarihinde düzenlediği Kömür ve Enerji Çalıştayı'nda özeti sunulan bildiri olup, Çalıştay Bildiriler Kitabında yer almıştır.)
ÖZ
Bu makale, Türkiye kömür potansiyelinden toplum yararı gözetilerek etkin ve verimli biçimde yararlanabilmek için, kömür madenciliği ve kömürden elektrik üretimi ile ilgili iş ve işlemlerle görevli kamu kuruluşlarının mevzuatlarında nasıl değişiklikler yapılmalı sorusuna cevap aramak amacıyla hazırlanmıştır. Makalede, bu kuruluşların görev, yetki ve başlıca faaliyetleri, başlıca sorunları ve bu sorunların nedenleri toplum yararı bakışı ile analiz edilmeye çalışılmış ve bazı öneriler geliştirilmiştir. Başlıca sorunlar olarak; kömür potansiyelinin saptanmasında ve harekete geçirilmesinde çok zaman yitirildiği; ilgili kamu kuruluşlarının bazı temel görevlerini kendilerinin yapmayıp özel firmalara yaptırdıkları; madenlere işletme ruhsatı ve elektrik üretimi için lisans verilirken toplum yararının gözetilmediği; bu sektörlerde devlet bütçesine ek maliyetler yüklendiği; madencilik mevzuatının sorunlu ve karmaşık olduğu; iş ve işlemlerin şeffaf olmadığı; ve kamu kuruluşlarının müzminleşmiş bazı ortak sorunları belirtilmiştir. Bu sorunların her birinin birden fazla nedeni olmakla birlikte en önemli nedeninin neoliberal politikalar ve bunun uzantısı niteliğindeki kamu yönetimi yaklaşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar sözcükler: Kömür madenciliği, Kömüre dayalı elektrik üretimi, Kamu kuruluşları, Toplum yararı, Kamu yönetimi yaklaşımı.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE TOPLUM YARARININ GÖZETİLMESİ*
(Bu yazı, TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından yayımlanan Türkiye'nin Enerji Görünümü 2020 Oda Raporu başlıklı kitapta yer almıştır.)
Mehmet KAYADELEN**
Aziz KONUKMAN***
Oğuz TÜRKYILMAZ****
1. GİRİŞ
Türkiye’de elektrik enerjisinin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde üretilip tüketicilerin kullanımına sunulmasında oldum olası sorunlar yaşanmıştır. Ancak, 12 Eylül rejiminin hüküm sürdüğü 1980’li yıllarda ülkenin neoliberalizm rotasına sokulması1, sonraki yıllarda çıkarılan, siyasi iktidarlar değişse de değişmeyen bu rotaya uygun yasal düzenlemelerle2, elektrik sektöründe devlet müdahalesinin ve denetiminin azaltılmasının ve elektrik piyasasının serbestleştirilmesinin topluma maliyeti yüksek oldu. Günübirlik politikalar, keyfî uygulamalar ve beceriksizlik de bu maliyeti arttırdı.
Bu maliyet şöyle özetlenebilir:
- Yerli kömür potansiyeli atıl bırakılırken önce teşvik edilen doğal gaz yakıtlı termik santrallerin ve sonra da ithal kömür yakıtlı santrallerin çoğalmasıyla ithalat bağımlılığının artması3;
- hidrolik kaynaklardan daha fazla yararlanma adına akarsu havzalarının telafi edilemeyecek biçimde tahribi;
Bir Şehir Efsanesi: TTK’ya Özgü Yasal Düzenlemeler Kaldırıldı, Kömür Havzası Maden Kanunu Kapsamına Alındı
Evet, Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) özgü yasal düzenlemelerin kaldırılıp, Zonguldak (ya da pek çok resmi belgede geçtiği adıyla Ereğli) Taşkömürü Havzasındaki madencilik faaliyetlerinin Maden Kanunu kapsamına alındığı vb iddialar yıllardır tekrarlana gelen bir şehir efsanesidir, gerçekle ilişkileri yoktur. Bu iddiaları ne yazık ki, “5177 Sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun”un yürürlüğe girdiği 2004 yılından beri kamu kuruluşları ile meslek odaları temsilcileri ve Zonguldak milletvekilleri dâhil pek çok gerçek ve tüzel kişi, çeşitli vesilelerle dile getirmektedir. Her duyduğumda ya da okuduğumda gülümseyip geçtim, nasılsa bir gün gerçeklerle yüzleşirler diye düşündüm. Ama aradan yaklaşık 19 yıl geçtiği halde bu efsanenin öznesi sayılabilecek kuruluşun (TTK’nın) web sitesinde bu iddiayı tesadüfen görünce gülemedim, üzüldüm ve bu yazıyı yazmak kaçınılmaz oldu.
TTK’nın web sitesinin “Tarihçe” sayfasındaki ilgili ifade aynen şöyle: “5 Haziran 2004 tarih ve 25483 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 26.5.2004 tarih ve 5177 sayılı ‘Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ılişkin Kanun’ hükümleri çerçevesinde TTK’ya özğü yasal düzenlemeler kaldırıldı, Kömür Havzası ‘maden kanunu ‘ kapsamına alındı.
Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ılişkin Kanun Tasarısının 23. maddesiyle, Maden Kanununun Ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirildi. (...)” (Tekrarlamalar ve yazım hataları Kuruma aittir. Son erişim tarihi: 26.01.2023.)
Mersin’in Kuruluş Dönemine İlişkin Mevcut Tezlerin İrdelenmesi
(Bu yazı Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi'nin 47. sayısında (2019) yayımlanmıştır.)
Mersin, Neolitik Dönem’den itibaren pek çok kavme yurt olmuş, pek çok yönetimin egemenliği altına girmiş, 19. yüzyıl öncesinde yüzyıllarla ifade edilen bir süre ıssızlığa bürünmüş bir coğrafyada ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmeyen, 19. yüzyıl ortalarından itibaren hızla büyümüş bir kenttir.
Mersin’in kuruluş dönemi tarihine ilgi duymaya başladıktan sonra ilk etapta edinilen bölük pörçük ve dağınık bilgilerdeki karmaşa, yetersizlikler ve çelişkiler, yeni yeni okumaları zorunlu kıldı. Gelinen aşamada yeni tezler de içeren bir kanaate ulaşılmış olmakla birlikte, halen cevabı bulunamayan sorular da kaldı. Mersin tarihine ilişkin mevcut görüşlerin konuyla ilgili okumalar ışığında irdelenmesi ve sonuçta oluşan kanaat, bu yazının konusunu oluşturmaktadır. İrdelemelerde, Mersin’in çekirdeğini oluşturan ilk huğların (kulübelerin) yapıldığı tarih ve mevki, adının nereden geldiği, ilk sakinlerinin kimler olduğu, ilk sakinlerinden olan Arap Alevîlerin ne zaman, nereden ve hangi amaçlarla geldikleri gibi sorulara verilmiş birden fazla cevaplar, hareket noktalarını oluşturdu.
Demirel Amca, Şu Deniz Var ya, Evlerimizi Yıkıyor
Başlıktaki ifade, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in, termik santralin üçüncü ünitesinin temelini atmak için 06.05.1968 günü Karaduvar Mahallesi’ne geldiğinde karşılama heyetinin en önünde duran küçük bir çocuğun taşıdığı pankarttaki ifadedir. Demirel, makam aracından iner inmez karşısında bulduğu o çocuğu okşayıp, “Yavrum mahallenizi yaptıracağım, planları hazırlanıyor” deyince, çocuk “Demirel amca mahallemizi yaptıracaaak!” diye bağırmaya, karşılamaya gelen kalabalık da alkışlamaya başlamış.
Çocuğa taşıttırılan pankartla Mahalleli Demirel’e ne anlatmak istiyordu? Demirel’in sözleri ne anlama geliyordu? Mahalleli niye sevindi? O günün öncesinde ve sonrasında kimlerin katkısı ile ne zaman, neler oldu? Bu ve benzeri soruları cevaplayabilmek için bir kısmı tanıklıklara ve bazı resmi belgelere, çoğu 1984 yılında kaybettiğimiz zamanın Adalet Partisi Merkez İlçe (sonraları İl) İdare Heyeti azalarından (kuyumcu) İbrahim Kayadelen’den kalan bazı kişisel belgelere dayanarak, şimdilerde Akdeniz Belediyesi sınırları içinde bulunan Karaduvar Mahallesinin [1] 1960’lı yıllarda geçen yok olmaktan kurtuluş öyküsünü baştan sona özetlemek gerekecektir. Özetleyelim.